Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı’nın ilk oturumunda sunumlar yapıldı

HÜDA PAR’ın Van’da düzenlediği “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı"nın ilk oturumunda konuşmacılar sunumlarını gerçekleştirdi. HÜDA PAR İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanlığı tarafından Van’da düzenlenen “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” ilk oturumunda sunumlar yapıldı. Siirt Üniversitesi Öğretim Görevlisi Mehmet Şah Gültekin’in moderatörlüğündeki “Kürt Meselesi Bağlamında Kürt Uleması ve Medrese Geleneği" başlıklı ilk oturumda, Bingöl Üniversitesi Zaza Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Dr. İbrahim Dağılma “Medresetü’z-Zehra Projesi ve Kürt Meselesi”, Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Macit Sevgili “Kürt Ulemasının İslam Mirasına Katkıları ve Günümüze Yansımaları” ve Yazar Vahdettin İnce “Kürt Edebiyatında Medresenin Rolü” başlıklı sunumlarını gerçekleştirdi.

27 Eki 2025 - 20:16 YAYINLANMA
0 GÖSTERİM
Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı’nın ilk oturumunda sunumlar yapıldı

“Ulusçuluk ve menfi milliyetçilik günümüze kadar gelen birçok problemin başat nedenleri olmuştur”

Bingöl Üniversitesi Zaza Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Dr. İbrahim Dağılma, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden itibaren Kürt meselesi olarak tanımlanan sosyo-politik sorunun; etnik, kültürel ve ekonomik boyutlarıyla günümüze kadar süregeldiğini söyledi. Etnik, kültürel ve siyasi yönleri bulunan bu meseleye çözüm arayışlarının hem devlet hem de aydınlar tarafından farklı perspektiflerle gündeme getirildiğini belirten Dağılma, "Milliyetçilik hareketlerinin yükselişiyle birlikte, Osmanlı coğrafyasındaki farklı unsurlar, kardeşlik ve birlik duyguları zayıflamaya başlamıştır. Aynı coğrafyada yaşayan insanlar daha önceden farklı inançlarda olan –Ermeniler gibitopluluklarla komşuluk ve insani ilişkiler sürdürebilirken, biri diğerinin tavuğuna dahi 'kışt' demezken ulusçuluk ve menfi milliyetçilik ithali ve tazyikiyle aynı inancı paylaşan İslam ümmetinin farklı kimlik ve dillerinin birbirine diş bilemesi, üstünlük yarışına girmesi, güç ve iktidar olanların azınlık ve iktidarı olmayanları 'inanç, dil ve kimlik' gibi en temel haklarından mahrum bırakması günümüze kadar gelen birçok problemin başat nedenleri olmuştur. Böylesi bir ortamda Bediüzzaman Said Nursi, Şeyh Said ve başka birçok dertli, endişeli âlim, münevver ve politik kişi, Kürdistan coğrafyasında yanlış uygulamalar, haksızlıklar, Batılılaşma, ulusçuluk ve menfi milliyetçiliğin yol açtığı geri kalmışlığı, cehaleti ve iç ihtilaflarını görmüş ve bu durumun ancak ilim, iman, kardeşlik, dil ve kimlik bağlamının doğru, eşit ve adil işletilmesi yoluyla çözülebileceğine inanmıştır." dedi.

"Medresetü'z Zehra, toplumsal barışı, halkların huzurunu tesis etmeye yönelik ciddi, önemli ve uygulanabilir bir girişim"

Dağılma, "Bediüzzaman Said Nursi'nin bu düşüncesi, Medresetü'z Zehra adını verdiği bir eğitim ve medeniyet projesinde somutlaşmıştır. Bu proje, yalnızca bir eğitim modeli değil; aynı zamanda toplumsal barışı, halkların huzurunu ve İslam kardeşliğini tesis etmeye yönelik ciddi, önemli ve uygulanabilir bir girişim olarak dikkat çekmektedir. Kırk yılı aşan kanlı ve çatışmalı bir sürecin sonrası gelinen noktada ciddi anlamda oluşan bir çözüm iradesinin bu makul ve makbul projeden bağımsız yürütülmemesi gerekir. Yüz yıl öncesinden düşünülen, tasarlanan ve uygulanması adına ciddi çabaların sergilendiği Medresetü'z Zehra Projesi günümüze uygulanabilirliğini tüm kapsamı, realitesi ile korumaktadır. Bu çalışma, Bediüzzaman Said Nursi'nin Medresetü'z Zehra adlı projesinin arka planı, tasarımı, uygulanma çabaları, hedefleri, çözüm önerileri ve günümüze uygulanabilirlik durumunu inceleme, değerlendirme ve gösterme amaçlı bir çalışmadır." diye konuştu.Sonuç olarak, Medresetü'z Zehra'nın bir okuldan ziyade bir medeniyet projesi olduğunu vurgulayan Dağılma, "Bediüzzaman Said Nursi'nin hedefi, Kürt, Türk, Arap ve ümmetin diğer halklarını ilim, iman ve kardeşlik potasında birleştirmekti. Bu vizyon, yalnızca bir dönemin değil, bugün de İslam dünyasının ihtiyacı olan manevi ve kültürel bir dirilişin anahtarıdır. Medresetü'z Zehra, proje olarak sadece düne has olmayıp modern çağın insanına da ilim, iman, ahlâk ve kardeşlik bir araya gelmedikçe hakiki terakkinin mümkün olamayacağını da söylemektedir." diye ekledi. “Bu proje, gerçekleşmiş olsaydı, bugün İslam dünyasının birçok bölgesinde yaşanan kimlik, dil ve kültür temelli ayrışmaların büyük kısmı yaşanmayabilirdi” "Bediüzzaman'ın tahayyül ettiği bu ilim merkezi, hem medeniyetin ahlâkî temellerini koruyan bir kalp hem de bilimin yükseldiği bir akıl merkezi olacaktı." diyen Dr. İbrahim Dağılma, "Türk, Kürt ve Zaza gençleri, bir yandan kendi dillerinde öğrenirken aynı zamanda Arapça, Türkçe ve diğer dillerle İslam dünyasının ortak bilgi havuzuna katılacaklardı. Böylece Kürdistan, hem İslamî ilimlerin neşv-u nemâ bulduğu, hem de modern bilimin imanla barıştığı bir merkez hâline gelecekti.

 Bu proje, gerçekleşmiş olsaydı, bugün İslam dünyasının birçok bölgesinde yaşanan kimlik, dil ve kültür temelli ayrışmaların büyük kısmı yaşanmayabilirdi.

 Çünkü Medresetü'z Zehra, milliyetleri ayırmak için değil; ilim, ahlâk ve iman potasında birleştirmek için doğmuş bir fikirdi. Ve belki de bugün, Doğu'nun kalbinde yükselen bir ilim şehri, bütün İslam âleminin yönünü yeniden doğuya, yani Risale-i nur üzerinden nurun özü olan Kur'an ve sünnet membaına çevirmiş olacaktı." şeklinde konuştu. Siirt Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Macit Sevgili ise "Kürt Ulemasının İslam Mirasına Katkıları ve Günümüze Yansımaları" başlıklı sunumunu yaptı. Kürtlerin; İslamî bilimler, matematik, felsefe, müspet ve fenni ilimler, astronomi gibi muhtelif alanlarda önemli kitaplar telif ettiklerini belirten Sevgili, ayrıca büyük İslam şehirlerinde kadılık, müftülük ve meşihat gibi görevleri icra ettiklerini söyledi. Kürtlerin; İslam’a hizmette büyük komutanlar yetiştiren, cihat meydanlarında kahramanca çarpışan ordular kuran nezih, inandığı kökene hiçbir zaman ihanet etmemiş bir millet olduğunu ifade eden Sevgili, "Kürt ulemasının yazdığı kitaplar Bağdat, Kahire, Mekke, Medine, Kudüs, İsfahan, Bitlis, Diyarbekir, Cizre, Semerkand, Buhara, Farkîn, Halep, Musul, Şehrezor, Kurtuba ve Erbil gibi şehirlerin kütüphanelerinde yer almakta ve hâlâ kitapları okutulmaktadır." dedi. Sevgili, "Şüphesiz ki İslam mirasına ve medeniyetine katkı yapan birçok Kürt âlimi bulunmaktadır. 7 ve 8. Yüzyılda yani asr-ı saadet dönemlerinde Cabân Kürdî ve tabiinden oğlu Meymun El Kürdi var. 9. yüzyılda Dîneverî var ve o yüzyılın en büyük âlimi diyebiliriz. "dedi. Tarihteki diğer Kürt şahsiyetleri aktarmaya devam eden Sevgili, 10 ve 11. yüzyılda; Ebû Alî Kâlî, Ebû Bekir eş-Şaşî, 12 ve 13'üncü yüzyılda; Seyfuddin Âmidî, İbnü'l-Müstevfî, İbn Salâh Şehrezûrî, İbrahim Zahid Gilanî, 14'üncü yüzyılda; Ebü’l-Fidâ, Zeynuddin Irakî, 15'inci yüzyılda İdris-i Bitlisî, Şemseddin Ahlatî, 17'nci yüzyılda; Şeyh Ehmedê Xanî, 18'inci yüzyılda Mevlana Halidî, 19'uncu yüzyılda Mesture Erdelanî, 20'nci yüzyılda Abdulkerim Müderrisi gibi isimlerin bulunduğunu belirterek bunların kısa biyografisi ve eserleri hakkında bilgi verdi.

 Kürt Ulemâsının İslam mirasına katkılarının günümüz Kürt düşüncesine yansımaları

Kürtlerin İslam'la olan ilişkileri hakkında üç farklı bakış açısı ve yaklaşımdan bahsetmenin mümkün olduğunu söyleyen Sevgili, konuşmasını şöyle sürdürdü: Birincisi; Kürtlerin İslamî geçmişlerine ve yaptıkları hizmetlere karşı gelenler ve buna şiddetli bir şekilde tavır alanlar. Bunlara göre İslam, Kürtleri asimile etmiş ve sömürmüştür. Bu zihniyette olanlar şöyle düşünürler: Kürtler, yüzyıllar boyunca İslam için çalıştılar. Hep başka Müslümanları düşündüler, başkalarına hizmetkâr oldular. Ne var ki Müslüman milletlerin çoğu, onların sırtından devletlerini kurmalarına rağmen Kürtler, hak ettikleri konuma gelemediler, bir devlet dahi kuramadılar. Onlar, Kürt ulusalcılığı önünde engel gördükleri her olayı, olguyu ve şahsiyeti, def edilmesi gereken şer odakları şeklinde tasavvur ettiler. İslam dinini ve Kürt ulemasını, Kürt varoluşunun önünde engel bildiler. 'Şeyha bikujin, axaya pêlexin' (Şeyhleri öldürün, ağaları linç edin) gibi seçilmiş sözlerle, Kürtlerin yapısal sınıflarını iç düşman ilan ettiler ve bunları, kendileriyle mücadele edilmesi gereken oluşumlar olarak gördüler. Bu gruptakilerin sayısı, seküler hayatın câzibesi ve son dönem sosyalist Kürtçü hareketlerin bilinci sâikiyle gittikçe artmıştır. Said Nursî'nin şöyle bir sözü vardır: 'Biz ki Kürdüz, aldanırız; fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz.' Bu sözün şu versiyonu, bahsettiğim grubun zihin dünyasına ışık tutmaktadır: 'Aldanmayız, ama aldatabiliriz. Her türlü gayrı meşru yolu ve yöntemi, ulusal maslahatımız için reva görürüz.'

“Şüphesiz ki biz Kürtler aldatmayız, yalana da tenezzül etmeyiz; ancak aldanmaya da müsaade etmeyiz.”

İkincisi; Kürtlerin tarihsel İslamî müktesebatlarına ılımlı yaklaşan ve Kürtlerin bir bağımsızlığa sahip olmamalarını, tarihte ellerinde fırsat olan ya da fırsatları değerlendirebilecek nüfuza sahip olan Kürt liderlere, devlet başkanlarına ve fetva verme konumunda olan Kürt ulemasına bağlayan Kürtlerdir. Bu düşüncede olanlara göre söz konusu kesimler, uluslarının gidişatına dair herhangi bir inisiyatif ve tasarruf almamış ve Kürtlere hiçbir bir faydaları dokunmamıştır. Bu çerçevede mesela Selahaddin Eyyûbî'yi, Kürt devleti kurmamak ya da böyle bir bilince sahip olmamak yahut bu yönde bir bilinci yerleştirmemekle itham ederler. Keza İdrisî Bitlisî'nin Kürt bölgelerindeki aşiret beylerini Yavuz Sultan Selim'in emri altında toplayıp savaşsız olarak Osmanlı yönetimine bağlamasını, Kürtlerin Malazgirt ve daha birçok savaşta Türklere destek verip onlarla omuz omuza çarpışmalarını eleştirirler. Said Nursî'nin yukarıdaki sözlerinin şu şekilde uyarlanması, bu grubun zihin dünyasına uygun düşecektir: 'Şüphesiz ki biz Kürtler aldatmayız, yalana da tenezzül etmeyiz; ancak aldanmaya da müsaade etmeyiz.'

“Bu ilmî ve kültürel birikim, Kürt tarihi ve milleti için büyük bir övünç kaynağıdır”

Üçüncüsü; Kürt âlimleri, ileri gelenleri ve tarihiyle iftihar eden, İslam'ın Kürtleri yücelttiğini, Kürtlerin de diğer uluslar gibi, hatta daha ziyade İslam'a hizmet ettiğini, doğru bildiği inancı ve paradigmaları uğruna hareket etmiş ve bu uğurda onurlu bir davranış sergilemiş; diğer ulusların inandıkları inançları ve itikatlarını çiğnedikleri, kardeş dedikleri Kürtlere karşı samimi davranmadıkları anlamına gelmektedir. Ancak yine de Kürtlerin bu tutumu, karşıt tutumdan daha asil bir pozisyondur. Nitekim bunlara göre Said Nursî'nin 'Biz ki Kürdüz, aldanırız; fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz.' şeklindeki sözü, Kürtlerin samimiyet ve saflık üzerinde kurulan cibillî vasfının, çıkarcı uluslar tarafından sû-i istimal edilmesi ve aldatılmaya maruz bırakılması anlamına gelmektedir. Onların düşüncesine göre Kürtler aldanırlarsa da, aldatma gibi bir zemîmeye tenezzül etmezler." Sonuç olarak Kürt ulemasının, yazdıkları eserlerle, icra ettikleri görevlerle ve örnek hayatlarıyla İslam mirasının ve medeniyetinin teşekkülünde çok önemli vazifeler üstlendiğini vurgulayan Sevgili, "Bu ilmî ve kültürel birikim, Kürt tarihi ve milleti için büyük bir övünç kaynağıdır. Kürtler, bu ilmî ve kültürel birikim karşısında olumlu bir tavır içerisinde olmalı; Kürt ulemasının İslam mirasına katkıları ve bunun sonuçları hakkında bütüncül ve yapıcı bir bakış açısına sahip olmalıdırlar." dedi.

 "Kürtler, İslam tarihi boyunca İslam ümmetinin ayrılmaz bir bileşeni olmuşlardır"

 Sevgili, "Bir millet olarak Kürtler, İslam tarihi boyunca İslam ümmetinin ayrılmaz bir bileşeni olmuşlardır. Kürt milleti, Ortadoğu ve Anadolu coğrafyasında ilim, medeniyet ve kültür taşıyıcılığında önemli misyonlar üstlenebilecek güçlü bir potansiyele sahiptir. Özelde İslam âlimleri ve düşünürleri, genelde İslam ümmeti, Kürtlerin katkılarını, hizmetlerini ve potansiyelini idrak edip takdir etmeli; Kürt milletine insanî, ahlakî ve itikâdî açıdan hakları olan hürriyetleri ve kazanımları verme konusunda üzerlerine düşen görevleri yapmalıdırlar. Zira Kürt sorunu, ulus devlet zihniyetinin inisiyatifine terkedilmeden önce, ümmetin insanî, ahlâkî ve itikadî bir sorunu olarak önümüzde durmaktadır. Nitekim fitne ateşini söndürmek, barışı tesis etmek ve selamı yaymak, kendisini ümmetin bir bireyi olarak gören bütün Müslümanlara farzdır. Özellikle bilinçli Arap, Fars ve Türk Müslümanlarının, tarih boyunca İslam medeniyetine önemli katkılarda bulunmuş olan Kürt halkına karşı daha derin bir empati ve kardeşlik bilinci geliştirmeleri, İslam ümmetinin barış, esenlik ve kardeşlik içinde yaşamaları açısından son derece önemlidir. Zira İslam, etnik farklılıkları bir üstünlük vesilesi değil; tanışma ve karşılıklı anlayışın temeli olarak gören bir dindir." şeklinde konuştu.

“Kürtlerle ilgili biz ne kadar fikir üretirsek üretelim Kemalizm'in bunu anlamaya mecali yoktur”

"Kürt Edebiyatında Medresenin Rolü" başlıklı sunumunda Kemalizm’in Kürtler ve Müslümanlara düşman olduğunu ifade eden Yazar-Mütercim Vahdettin İnce, "Kemalizm, bu iki düşmanına karşı herhangi bir fikir üretmiyor. Kemalizm zaten bir düşünme biçimi değildir. Bir düşünmeyi karalama biçimidir. Yani Kürtlerle ilgili biz ne kadar fikir üretirsek üretelim ne kadar çözüm ortaya koyarsak koyalım, Kemalizm'in bunu anlamaya mecali yoktur. O bazı kodları var, o kodlarla ister silahlı olsun ister silahsız ister şeriatçı olsun ister solcu olsun onun yaptığı şey bunu bölücü, ayrılıkçı, birtakım şeylerle yaftalamaktır. Hatta bu halka bile yansımıştır." dedi. 

"Kemalizm'in İslam karşısında iki saniye tutunmasına imkân yoktur"

Kemalizm'in Müslümanlara ve İslam'a karşı, çözümünün de tamamıyla düşünmekten kaçmak, aynı zamanda "karikatürize etme, alaya alma, dalga geçme, akıl sorunu varmış gibi bir zemine oturtma" şeklinde olduğunu ifade eden İnce, "Yani Kemalizm'in İslam karşısında iki saniye tutunmasına imkân yoktur. O putçu, o batı taklitçi düşüncesiyle İslam gibi medeniyet kurmuş bir din karşısında bir felsefe olarak durması zaten mümkün değildir. O halde ne yapalım? Bu işi dalgaya verelim. Yani bir Müslüman konuştuğu zaman 'meczup, püsküllü deli, takunyalı, tespihli, takiyyeci' diyor. Hiçbir düşünce üretmiyor. Herhangi bir düşünce ortaya koyduğunu göremezsiniz Kemalizm'in. Dolayısıyla bizim Kemalizm'le ilgili olarak düşüncelerimizi sunmamıza hiç gerek yoktur." şeklinde konuştu.

 "HÜDA PAR, komisyonda olması hasebiyle bu dilin 'bilinmeyen bir dil' olmadığı bir tavır içerisindedir"

Kemalizm'in, Türkiye'nin haritasının İngilizlere sipariş ettiğini ve Kürtçeyi, "Bilinmeyen bir dil-Na zanum" diye sunduğunu ifade eden İnce, "HÜDA PAR bu komisyonda olması hesabıyla onlara bu dilin bilinmeyen bir dil olmadığı, bilakis çok köklü bir dil olduğunu bir sürü etkisinin bulunduğu, ulemasının olduğunu anlatan bir tavır içerisindedir. Yani ben şahsen ilkokuldan bugüne kadar çok pişmanım Kemalizm'e karşı, Kemalizm'in savunmalarına karşı kendimi savunduğum için. Çünkü savunulacak bir durum değil. Bir düşünme biçimi, bir ideoloji ile karşı karşıya değiliz. Ötekileştirici, karalayıcı, Ondan sonra itibardan düşürücü yaftalarla kendi düşünceden yoksunluğunu gizleyen ve bu konuda son derece başarılı olan bir duruştur Kemalizm." değerlendirmesinde bulundu.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: