HÜDA PAR'ın düzenlediği “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştay”’nın ikinci oturumunda sunumlar yapıldı
HÜDA PAR’ın Van’da düzenlediği “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı”nın ikinci oturumunda konuşmacılar sunumlarını gerçekleştirdi. HÜDA PAR İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanlığı tarafından Van’da düzenlenen “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı”nın “Cumhuriyet’in Kuruluş Sürecinde Kürtler ve Dil Politikaları” başlıklı ikinci oturumunda sunumlar yapıldı. Araştırmacı Yazar Mehmet Yavuz Ay'ın başkanlığında yapılan ikinci oturumda, Hukukçu Zehra Talayhan “Resmî Dil Politikaları ve Dil Hakkı”, 24. Dönem Milletvekili Altan Tan “Cumhuriyet’in Kuruluş Sürecinde Kürtlerin Rolü”, HÜDA PAR Batman Milletvekili Serkan Ramanlı ise “Kürtçenin Eğitim Dili Olarak Kullanımı ve Sosyolojik Temelleri” başlıklı birer sunum yaptı.
“Dil ve renk farklılıkları Allah'ın kudretinin bir nişanesidir”
“Dil, hakikati anlatma ve aktarma konusunda araç vazifesini görüyor”
Peygamberlere bakıldığı zaman da aslında kendi kavimlerine kendi dilleriyle gönderildiklerinin görüldüğünü ifade eden Talayhan, şöyle devam etti: “Hazreti Musa, dua ettiği zaman, mesela ayeti kerimede de geçiyor, 'Allah'ım, dilimden bağı çöz ki benim sözümü anlasınlar' şeklinde kendini doğru ifade edebilmenin önemine işaret ediyor. Burada dil, hakikati anlatma ve aktarma konusunda araç vazifesi görüyor. Yine İbrahim suresi 4'üncü ayete baktığımızda Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor, 'Biz her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara bunu açıkça anlatsın.' Burada da dilin tebliğ vazifesini yapmadaki önemini gösteriyor Cenab-ı Allah. Burada Kur'an'ın diline de baktığımızda, bahsettiğimiz meselelerde de bahsettiğimiz farklılıklar beraberinde bize çok kültürlülüğü ve bununla beraber yaşamayı gerektiriyor. Bundan dolayı bazen bir ülkenin ve devletin yönetimi altında farklı dillere mensup insanlar bulunabilir. Bunu hepimiz biliyoruz ki sınırlara ayrılmak zorunda kalmış bir dünyada bu çok doğal bir şey. Neredeyse tüm ülkelerde zaten birden fazla etnik çeşitlikte insan var. Olması gereken nedir? Hiç kuşkusuz insanların kendi özünü, kültürünü kaybetmeden yaşaması olmalıdır. Bundan dolayı da çok uluslu ülkelere baktığımızda, çok dilli ülkelere baktığımız zaman dillerin, kültürlerin muhafazası için bu bağlamda yönetimlerin elini taşınaltına koyması gerekiyor. Bu kültürün kaybolmaması için, devam etmesi için bu çeşitliliğin korunması gerekiyor. Yönetimlere çok şey düşüyor.”
“Finlandiya çok dille eğitimden başarılı modellerden birisi olarak gösterilebilir”
“Bir ülkede birden fazla resmî dil halkın kendini daha iyi ifade edebilmesine olanak sağlar”
Talayhan, “Bir ülkede birden fazla resmî dil konuşuluyorsa ya da bir ülkede birden fazla resmî dilin tanınıyor olması, çocuklara ana dilinde eğitimin veriliyor olması aslında bölgeler arasındaki eşitsizliği en aza indirger. Yerel halkın yaşam standartlarını yükseltir. Halkın kendini daha iyi ifade edebilmesine olanak sağlar. Temel haklarla da ilintiliydi bu hak. Ayrıca yönetimin halkla uyuşabilme düzeyini ve ortak paydada buluşabilme ihtimalini de arttırır. Kültürel çeşitliği koruma altına alıp farklı etnik kökene sahip bireyler arasındaki karşılıklı saygıyı, sevgiyi güçlendirir. Empati duygusu oluşmasını sağlar. Bu anlamda baktığımız zaman ayrıca da devlet açısından da baktığımızda bireyin devletine aidiyet duygusunu pekiştirir ve bir vatandaş olarak kişinin kendisini o devleti gerçekten hakiki bir parçası olarak görmesine olanak tanır.” diye konuştu. Talayhan konuşmasının sonunda, “Dillerin fazla olması, farklı olması, farklı kültürlerde, farklı çeşitliliklerde olması aslında dünya için, ülkeler için bir tehdit değil. Tam tersi bir zenginliktir. Biz, hem dini boyutuyla hem kültürel anlamda hem toplumsal anlamda baktığımızda birer zenginlik olarak görmemiz gerektiğini düşünüyorum.” ifadelerine yer verdi.24. Dönem Milletvekili Altan Tan “Cumhuriyet’in Kuruluş Sürecinde Kürtlerin Rolü” başlıklı sunumunda, “Eski Meclis zabıtlarında Kürtlerin ana dille eğitiminden, siyasal haklarına kadar talepte bulunan ve bunları zapta geçiren bir evrak yok. Siz siyasal taleplerinizi kayda geçirmemişseniz maalesef iş işten geçiyor.” dedi. Birinci Büyük Millet Meclisi'nde Dersim Mebusu Diyap Ağa'dan Hasan Hayri Bey'e kadar birçok şahsiyetin Kürt kıyafetleriyle meclise girdiğini ve sonrasında Hasan Hayri Bey'in idam edildiğini hatırlatan Tan, “Yunan, Polatlı'ya kadar gelmiş, 'başkenti Kayseri'ye veya Konya'ya götürelim, geri çekilelim' tartışmaları yapılırken Dersim mebusu Türkçe bilmeyen ve ilk kez meclis kürsüsüne çıkan Diyap Ağa 'biz buraya ölmeye geldik, kaçmaya gelmedik' diyor. Bunun yüzlerce örnekleri var. Yine Saidi Nursi 'biz İngilizlerden, Fransızlardan bir hak talep etmiyoruz. Bir hakkımız olacaksa bunu Osmanlı Devleti bize verecek' diyor. Yine İngiltere'ye meydan okuyarak 'Kürdistan deniz kenarında olsaydı savaş gemilerinizle gelip bombalayabilirdiniz ama gelin Kürdistan dağlarında görüşelim' diyor.” diye konuştu. Okuduğu bazı hatıratları aktaran Tan, “Ekrem Cemilpaşa var. Kürt ulusalcılarının, milliyetçilerinin en önde gelen şahıslarından birisi, Avrupa'da okumuş. Amcasının oğlu Kadir Cemilpaşa ile beraber İngilizlerin desteğiyle bir Kürdistan kurulması fikriyatını taşıyor. Ekrem Paşa, 'Dedem Cemil Paşa'nın 11 oğlundan 5-6'sı Avrupa'da okumuş, en büyük amcam Mustafa Bey sofi bir Müslüman, sabahtan akşama kadar Delail-i Hayrat okuyor ve ‘Mustafa Kemal Mehdi'dir’ diyordu. Hem halifeyi hem âlem-i İslam'ı kurtaracak hem de biz Kürt kardeşlerinin haklarını verecek.' diyordu. Hatıratında Ekrem Cemil Paşa cümlesini şöyle bitiriyor: '3 ay peşinden koştuk, amcamı ikna edemedik. Bize karşı Diyarbakır Müdafaai Hukuk Cemiyeti'ni kurdu. Bir kardeş Kürt Teali Cemiyeti Başkanı, bir kardeş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı… En son babam da ağabeyine katılarak bütün şeyhleri, ağaları topladı ve İstiklal Savaşı'nda Mustafa Kemal'i destekledi.” ifadelerini aktardı. O dönemdeki Kürtlerin kahir ekseriyetinin Osmanlı Birliği içerisinde bir muhtariyet, özerklik, birlikte yaşama felsefesini savunduklarını belirten Tan, bunu savunanlardan Cibranlı Halid Bey'den Seyyid Abdülkadir'e, oğlu Seyyid Muhammed'e kadar tamamının idam edildiğini ifade etti. 3 dönem milletvekilliği yaptığı dönemde eski meclis zabıtlarını merakla okuduğunu ifade eden Tan, “Maalesef o dönemde Kürtlerin ana dilli eğitimden, siyasal haklarına kadar talepte bulunan ve bunları zapta geçiren bir evrak yok, görmedim. Siz, siyasal taleplerinizi kayda geçirmemişseniz, günü geldiğinde konuşmamışsanız, tavır koymamışsanız maalesef iş işten geçiyor. Bu Erzurum Kongresi'nde de Sivas Kongresi'nde de öyle. Mesela Hacı Musa Bey gibi birçok Kürt var ama zabıtlara baktığınızda böyle çok dolaylı veya zorlayarak çıkaracağınız bazı hüküm ve cümlelerin haricinde net, belirgin, maddeleşmiş bir siyasal talep maalesef görmüyorsunuz.” diye konuştu.
“Komisyonda da bir ortak irade ortaya konulamazsa akıbet geçmişten farklı olmayacaktır”
Altan Tan, şöyle devam etti: “Biz şimdi kendi kendimizi de eleştirmemiz lazım. Biz siyasal bir irade ortaya koyamamışız. Lozan'da İsmet Paşa 'Kürtler ve Türkler millet-i vahidedir.' diyor. Lozan'da şeriat hukukunu savunmuş. Yani şeriat hukukuna göre Hristiyanlar, Yahudiler azınlıktır, bunların azınlık hakları verilmiş. Söz Kürtlere gelince İsmet Paşa İslam hukukunu savunmuş, hakkını da vermemiş. Yani böyle bir üçkâğıt var Lozan'da. Yani vermemek için biz Kürtler ve Türkler burada beraberiz, farklı bir iddiamız yok ama Kürtlerin diliyle, eğitimiyle, kültürüyle, yönetimiyle, özerkliğiyle, muhtariyetiyle ilgili bir madde yok. Bugün de durum aynıdır. Kürtlerin siyasal olarak bir ortak tavır ortaya koymaları lazım. Burada başka Kürt partilerinin temsilcileri de var. Bunların ideolojileri, fikirleri, hayatları, geçmişleri, aralarındaki çatışmaları bambaşka olabilir. Mevzu; Kürtçe anadilde eğitim, köy-kasaba-şehir isimlerimizin iadeedilmesi… Herkesin aynı şeyi istemesi lazım. Yani ortak noktalarda birleşme gerekmektedir. Bugün de eğer komisyonda da bir ortak irade ortaya konulamazsa akıbet geçmişten farklı olmayacaktır. Bugün geldiğimiz noktada güzel sözler söyleniyor: Türk-Kürt-Arap ittifakı. Muhteşem bir cümle. Ortak devlet… Muhteşem. Ama bu ittifak nasıl olacak? Ve bir de ortak vatan mı olacak? Daha dün MHP Genel Başkanı Yardımcısı dedi ki Kürtçe, anadilde eğitim olmaz derken bir kardeşimiz önceki oturumda 'Kürtler İslam ümmetinin en önemli paydaşı olan milletlerden biridir' dedi. Sorun tam da burada. Millet olarak kabul etmiyor seni. Türkiye'deki İslamî zihin de kabul etmiyor.”
“Allah hepimizin tek bir dil ve tek bir millet olmamızı isteseydi, bizi öyle yaratabilirdi”
“Herkesin dili bizim dilimiz kadar şereflidir”
“İktidara ortak olacağız ve iktidara ortak olabilirsek hak ve yetkilerimizi de elde edeceğiz”
Kürtlerin, tarih boyunca hiçbir siyasi duruş göstermediğini ifade eden Ramanlı, “Bugün, Türkiye'deki Kürtlerin sayısının bugün en az 20-30 milyon olduğunu söyleyelim. Bu savaşı ve çatışmayı, biz Kürtler ve insanlığımız için meşru olmayan bu yolu ortadan kaldırdığımızda, Kürt halkıyla sorunlarımızı çözmek için siyaset yolunu ve ikna yolunu kullanabiliriz. Ama nasıl? Başkasının kapısında dilenci olarak değil. Yalvararak ve rica ederek değil. Kendin için ayağa kalk, kendin için açık ve dürüst bir politika belirle ve onu takip et. İktidar Kürtlerin eline geçtiğinde, iktidara ortak oldukları zaman, amaç ve hedeflerine ulaşırlar. Bu ülkenin ileri gelenleri ve din adamları haklarını iktidarla elde ettiler. Kadının başörtüsünenasıl izin verildi? Bu şekilde izin verildi. Bugün de bunu yapmamız gerekiyor. Muhalefet etmek Kürtler olarak bizim sorumluluğumuz değil. Bazıları, Cumhurbaşkanını devirip yerine başkasının Cumhurbaşkanı olmasına izin vereceğimizi ve ona da muhalefet yapacağımızı söylüyorlar. Neden? Muhalefet bizim boynumuza mı kalmış? İktidara ortak olacağız ve iktidara ortak olabilirsek hak ve yetkilerimizi de elde edeceğiz. Yol belli. Yol, siyaset yoludur, meşru yoldur, sivil yoldur. Yolumuzdan ayrılmazsak, Allah'ın izniyle hedefimize ve amacımıza ulaşırız.” şeklinde konuştu.