HÜDA PAR Diyarbakır’da "Madde Bağımlılığı" paneli düzenledi

HÜDA PAR Gençlik Politikaları Başkanlığı'nın Diyarbakır’da düzenlediği “Madde Bağımlılığı” panelinde uzmanlar; uyuşturucu ve kumarın Türkiye'de gençliği kuşatan en büyük iki tehdit hâline geldiğini belirterek aile, okul ve devlet kurumlarının ortak mücadele yürütmesi gerektiğini vurguladı. HÜDA PAR Gençlik Politikaları Başkanlığı tarafından madde bağımlılığına dikkat çekmek amacıyla Diyarbakır Selahaddin Eyyubi Camii Konferans Salonu'nda düzenlenen panelde, bağımlılıkla mücadele farklı boyutlarıyla ele alındı.

08 Ara 2025 - 17:32 YAYINLANMA
HÜDA PAR Diyarbakır’da "Madde Bağımlılığı" paneli düzenledi

“Gençler okulda, ailede ve toplumda kendine yer bulamadığında sokaklarda bir alan oluşturuyor” Dr. Hüseyin Gülsever'in moderatörlüğünde "Sokak Kültürü, Bağımlılık Riski ve Müdahale Modelleri" başlıklı sunumunu yapan Yeşilay Diyarbakır Şube Başkanı İhsan Aslan, "Büyükşehirlerde gençlerle birlikte hareket ediyor; bağımlı olmayan gençlerle birlikte bağımlı gençleri topluma kazandırmaya çalışıyoruz. Gençlerimizin toplumsal kabul görmemesi ve dışlanmış hissetmesi, onları olumsuz ortamlara yönlendiriyor. Diyarbakır gibi tarihi ve manevi bir şehirde bile çok sayıda başvuru alıyoruz; bu durum insanı üzüyor. Gençler okulda, ailede ve toplumda kendine yer bulamadığında sokaklarda bir alan oluşturuyor. Ancak 'bir kereden bir şey olmaz' anlayışı çoğu zaman hayatlarını olumsuz etkiliyor. Bağımlı gençler kendi potansiyellerini fark edemiyor ve akran etkisiyle riskli davranışlara yöneliyor." dedi. "Sosyal medya ve teknoloji bağımlılığı, kısa yoldan zengin olma gibi davranışlar da bağımlılığı tetikliyor" Aslan, "Ergenlik dönemindeki gençler kendi kimliklerini oluşturmaya çalışıyor. Eğer ailede sıkıntı varsa, maddeye genetik yatkınlık varsa veya toplumsal eşitsizlik söz konusuysa, gençler madde bağımlılığıyla baş başa kalıyor. 'Bırakacağım, bu meret bırakılmaz ki' gibi söylemler sıkça duyduğumuz sözler arasında. Ancak bağımlılık, tek bir karar ya da irade meselesi değildir; gençler bağımlı olduklarını çoğu zaman kabul bile etmiyor. Sosyal medya ve teknoloji bağımlılığı, kısa yoldan zengin olma gibi davranışlar da bağımlılığı tetikliyor." diye belirtti. “Amacımız, bağımlı bireyleri dışlamak değil topluma kazandırmak” Yeşilay olarak bağımlılığa karşı gerçekleştirdikleri çalışmalara değinen Aslan, şunları kaydetti: "Diyarbakır'daki 40 yataklı ücretsiz rehabilitasyon merkezimizde, bağımlılara sosyal alanlar ve çeşitli atölyeler sunuyoruz. Spor, sanat, müzik, resim gibi etkinliklerle bağımlı bireyleri meşgul ediyor, meslek kazandırmaya çalışıyoruz. Okullarda önleyici çalışmalar yürütüyoruz. Amacımız, bağımlı bireyleri dışlamak değil topluma kazandırmaktır. Diyarbakır'daki gençler manevi olarak güçlüdür; inanç temelli yaklaşımlarla bu bağımlılıkları azaltmak mümkündür. Yeşilay olarak gençlerimizle, yönetimimizle ve STK'larla birlikte topyekûn mücadelemizi sürdürüyoruz. Biz her zaman gençlerimizin yanında, onların potansiyellerini ortaya çıkaracak şekilde çalışıyoruz." “Bağımlı bireyin psikolojik destek alması gerekiyor” "Madde Bağımlılığının Aile Üzerindeki Yıkıcı Etkisi" başlıklı bir sunum yapan Uzman Psikolog Sadık Sun ise bağımlılığın aile dinamiklerine verdiği psikolojik zararı anlattı. Bağımlılığı bir hastalık olarak nitelendiren Sun, "Bağımlılık dediğimiz şey aslında bir beyin hastalığı... Bazen bağımlı bir insana 'iradenle çözersin, kendini kontrol edebilirsin' deniliyor; ancak durum tam olarak böyle değil. Kişinin psikolojik destek alması, yani rehabilitasyon sürecinden geçmesi gerekiyor. Bağımlı bir bireye 'sen bunu tek başına atlatırsın, yaparsın' gibi yaklaşmak aslında yardımcı olmuyor, tam tersine süreci geciktiriyor." dedi. “Aile bireyleri, güvenilir ve sabırlı kişilerle bu süreci yönetmelidir” Bağımlılığın erken fark edilmesinin öneminde değinen Sun, "Bağımlılık belirtileri arasında okul başarılarında düşüş, öfke, anne-babaya karşı gelme, yanlış arkadaş çevresine yönelme, uyku sorunları, aşırı para harcama, evde değerli eşyaların kaybolması veya çalınması gibi durumlar görülüyor. Madde kullananlar fuhşa veya yasa dışı işlere yönelebiliyor. Aileler başlangıçta durumu inkâr edebiliyor; 'çocuğum böyle bir şey yapmaz' diyerek gerçeği kabul etmiyorlar. Ailenin yaklaşımı çok önemli. Bağımlı bireye yaklaşırken sakin olmak, suçlayıcı ifadelerden kaçınmak gerekiyor. 'Bizi mahvettin, senden bir şey olmaz' gibi cümleler bağımlılığı artırır. Kişi bağımlılığın etkisi altındayken nasihat etmek en büyük hatadır; bekleyip sakin bir zamanda konuşmak gerekir. Aile bireyleri, güvenilir ve sabırlı kişilerle bu süreci yönetmelidir. Ayrıca, 'eş bağımlılık' durumuna dikkat etmek gerekir; anne-baba çocuğunu korumaya çalışırken aslında bağımlılığı pekiştirebilir. Maddi destek sağlamak, borç kapatmak veya bahanelerle durumu örtmek bağımlılığı artırır." ifadelerini kullandı. “Bedelini ödemeyen kişi aynı hatayı tekrar eder” Ailelerin bağımlı bireye karşı açık ve net konuşması gerektiğini belirten Sun, “Ortada bir sorun var, tedavi olmanı istiyoruz. Tedaviyi kabul etmediğin sürece maddi destek vermeyeceğiz. Bu mesaj güvenilir kişiler aracılığıyla verilmelidir. Kişi kendi hatalarının doğal sonuçlarını yaşamalı; böylece tedaviye yaklaşabilir. Bedelini ödemeyen kişi aynı hatayı tekrar eder, bedelini ödeyen kişi öğrenir ve davranışını düzeltir." tavsiyesinde bulundu. “Bağımlılık, tedavisi mümkün olan en zor hastalıklardan biridir” Araştırmacı-Yazar Osman Atalay ise "Madde Bağımlılığı ve Bağımlılıkla Mücadelede Sivil Toplumun Rolü" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Bağımlılığın her geçen yıl hızla büyüdüğünü istatistiksel bilgilerle anlatarak sözlerine başlayan Atalay, "AMATEM'deki başarı oranı yüzde 2–3 seviyesinde. 100 genç tedaviye girdiğinde ancak 2 veya 3'ü kalıcı olarak maddeyi bırakabiliyor. AMATEM'in kurucularından Prof. Dr. Mansur Beyazyürek'in ifadesiyle Türkiye'de yapılan tedavi genellikle 'detoks'tan ibarettir. Hasta 15–20 gün, en fazla bir ay merkezde kalıyor, yasadışı maddeden uzaklaştırılıp yasal sakinleştiriciler verilerek evine gönderiliyor. Eve dönen genç, iş ve meşgale sahibi olmadığı için aynı arkadaş çevresine girdiğinde yüzde 90–95 oranında yeniden maddeye başlıyor. Bağımlılık, tedavisi mümkün olan en zor hastalıklardan biridir." dedi. "Bugün en büyük tehlikelerden biri de dijital ortamda oynanan sanal bahis ve kumardır" Uyuşturucuyla mücadelede sadece polisiye tedbirlerle başarı sağlanamayacağının altını çizen Atalay, "Dünya örneklerinde arzla mücadelenin güvenlik birimleri tarafından yürütülürken, talep boyutunun en kritik alan olduğu biliniyor. Türkiye'de ise talep azaltma çalışmalarında ciddi eksikler var. Bugün en büyük tehlikelerden biri de dijital ortamda oynanan sanal bahis ve kumardır. Türkiye'de 8–10 milyon kişinin sanal kumar bağımlısı olduğu tahmin ediliyor. Üniversite bölgelerinde bile iddia bayilerinin okul kapılarının hemen karşısına açıldığına dikkat çekmek gerekir. 2013'te çıkarılan yasada cami, okul ve yurtlara 100 metre yakınlığa izin verilmezken iddia bayileri bu kapsam dışında bırakılmıştır." ifadelerini kullandı. "Önleyici tedbirler konusunda ciddi yetersizlikler bulunuyor" Atalay, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü: "Her yıl 11 bakanlığın katılımıyla beş bağımlılık türüne ilişkin seferberlik toplantıları yapılır. Fakat tabloya baktığımızda tütün, alkol, teknoloji ve kumarın tamamı yasal zeminde satılmakta veya erişilebilir durumdadır. Sadece uyuşturucu yasadışıdır. Bu nedenle toplumun en büyük iki tehdidi uyuşturucu ve kumar hâline gelmiş durumda. Ancak önleyici tedbirler konusunda ciddi yetersizlikler bulunuyor." “Türkiye'nin gerçekçi bir mücadele modeli oluşturabilmesi için dezavantajlı çocukların ilk ve ortaokulda tespit edilmesi zorunludur” Ailenin ve mahalle kültürünün önemine dikkat çeken Atalay, “Türkiye'nin gerçekçi bir mücadele modeli oluşturabilmesi için dezavantajlı çocukların ilk ve ortaokulda tespit edilmesi zorunludur. Millî Eğitim Bakanlığı, bu çocukların ya eğitimle desteklenmesini ya da mesleğe yönlendirilmesini sağlamalıdır. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, riskli aileleri sıkı takibe almalıdır. Gençlik ve Spor Bakanlığı, her yıl sivil toplum kuruluşlarına gençlere yönelik koruyucu projeler açmalıdır. Yalnızca emniyet tedbirleriyle mücadele mümkün değildir." dedi. “Esas sorumluluk, çocuk ve ergenleri okul döneminde korumakla yükümlü olan bakanlıklardadır” Atalay, "Toplumumuz muhafazakâr bir yapıya sahip olduğu için bağımlıların yüzde 85'inin maddeyi evde kullandığını biliyoruz. Aileler çocuklarını dışarı atmadığı için sorun görünmez hâle geliyor. Sivil toplumun bu noktada büyük bir sorumluluğu vardır. Ama esas sorumluluk, gelecek nesli oluşturan çocuk ve ergenleri okul döneminde korumakla yükümlü olan bakanlıklardadır." ifadelerine yer verdi.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: